29 Ocak 2010 Cuma

Vicky Cristina Barcelona (2008)

Woody Allen filmlerine bu filmle giriş yaptım. Çok geç biliyorum. Adam yetmiş küsur yaşına gelmiş. Tarzını değiştirdiği söyleniyor üstelik. Ama yapacak bir şey yok. Aslında daha önce bir filmini seyrettiğimden eminim ama o kadar dikkatsiz seyretmiş olacağım ki filmografisine baktığım halde hangisi olduğunu hatırlayamıyorum.

Filmle ilgili yorumlara geçmeden, değerlendirmekte zorlandığım filmlerden birisi olduğunu belirteyim. Beğendim ya da beğenmedim diyemiyorum gönül rahatlığıyla.

Film çok basit bir konuyu ele alıyor öncelikle. Hatta başka bir senarist veya yönetmenin elinde çok ucuz bir filme dönüşebilecek kadar basit. Bazı sahneleri biraz daha uzatılarak iç gıcıklayıcılığı artırılsa türü değiştirilip erotik veya porno filme kolaylıkla dönüştürülebilir. Ama Woody Allen'ın elinde daha derin alt mesajları olan bir film oluvermiş ki herhalde ustalık bu olsa gerek.

Kadın-erkek ilişkilerine ve özellikle de kadınlara yönelik çözümlemeler yapıyor film. Bu çözümlemeleri de öyle lafı pek dolandırmadan gayet açık ve anlaşılır biçimde yapıyor. Burada Woody Allen'ın egosunun ben kadınları iyi tanırım diye bas bas bağırdığını hissettim ki benim açımdan rahatsız edici bir duyguydu.

Filmde üçü erkek dördü kadın yedi ana karakter var ve insanı ben acaba bunlardan hangisiyim ya da hangisi olmalıyım sorusunu sorduruyor. Kadınlar işte böyle dengesizdir gibi bir genellemeye gidiyor ayrıca. Ama seyrettikten sonra bu sınıflandırmanın yetersiz olduğunu düşündüm. Şöyle ki filmdeki bütün kadınların kafası karışık. Ya ne istediğini bilmiyor ve arayış içinde özgür takılıyor ya da ne istediğini biliyor ama yeterince cesareti olmadığından mantığını kullanarak, duygularını bastırıyor. Ama bir ilişkiden ne istediğini, ne beklediğini bilen ve o doğrultuda tercihini yapıp ileride de pişman olmayan kadınlar bu filmde olmasa da vardır herhalde bir yerlerde.

Kadınların tatminsizliği ile alâkalı bir fıkra vardı bir apartmanda geçen şimdi aklıma geldi. Daha iyisini bulacağım hevesiyle hep bir üst kata çıkan son katta ise en kötüsüne mecbur olan kadınlar. Maria Elena, Cristina'yı kronik tatminsiz olmakla itham ediyor. Ama Cristina onunla bir olmuyor yoksa Maria Elena için çok daha kötü şeyler söylenebilirdi üçlünün bozulduğu sahnede. Penélope Cruz'un oyunculuğunun zirve yaptığı sahne aslında bu sahne.

Bir nokta aklıma yatmadı filmle ilgili sadece. Maria Elena (Penélope Cruz), Juan Antonio'yu (Javier Bardem) kıskançlık nedeniyle öldürmeye kalkıyor ve üstelik sadece başka bir kadına baktığı için olduğunu belirtiyor bir tartışma sahnesinde. Sonrasında bu kadın nasıl Cristina (Scarlett Johansson) ile eşini paylaşabiliyor. Ondan rahatsız olmaması mantıklı gelmedi.

Tekrar genele dönelim ve bitirelim artık. Film Woody Allen mizahından yeterince nasiplenememiş. Barselona dekoru altında romantik bir film olmuş. Yalnız alt metinlerde bir Avrupa-Amerika yaşam tarzı karşılaştırması var ki Avrupa kültürünü pek cilalayıp, Amerikan kültürüyle dalga geçmiş inceden.

Bu arada Woody Allen'ın kıta Avrupa'sına açılması bu filmle olmuş. Bundan sonra ahir ömründe bir de Türkiye arka plânına sahip bir film çekmesini rica ediyorum kendisinden. Ben de artık filmografisindeki diğer filmlerle idare ederim o zamana kadar.. Sanırım bundan sonra Match Point'i seyredeceğim.

Unutmadan müzikleri de güzel filmin. Özellikle Giulia y Los Tellarini'nin Barcelona şarkısı güzel bir şarkı ve çok yakışmış filme. Dinlemek için aşağıya buyrun:



Notumu yıldızla veriyordum, hiç yarım puan vereceğim aklıma gelmemişti. Rakama döneyim bundan sonra bari.

3,5/5

http://www.imdb.com/title/tt0497465/

28 Ocak 2010 Perşembe

O... Çocukları (2008)


Bir önceki günlük kaydında belirttiğim üzere bu filmi de Sırrı Süreyya Önder vesilesiyle seyrettim. Bu film de adından dolayı ilgimi çekmemişti. Hatta itici bulmuştum. Adı O... Çocukları olan bir film ne anlatabilir ki öyle değil mi? Hayır efendim öyle değilmiş. Bu da Beynelmilel gibi bir dönem filmi. Dönem de yine 12 Eylül. İster istemez Beynelmilel'le karşılaştırıyor insan. Bu filmi onun kadar başarılı bulmadım açıkçası baştan belirteyim. Bir şeyler eksik gibi filmde. Ya da fazla bilemiyorum. Öncelikle bu filmin dili daha ağır ve daha ciddi Beynelmilel'e kıyasla. İzlerken yer yer Nuri bilge Ceylan'ı hatırlamadan edemiyor insan. Yani sıkıcı sahneler var gerçekten. Küçük kızın sürekli bavul topladığını anlattığı ve Dona'nın bir türlü söylemesi gerekeni söyleyemediği sahneler ajitasyona kaçacak derece uzatılmış sanki. Buna benzer başka sahneler de var. Film boyunca oldukça üzülüyorsunuz. Sonu ise masalsı bir biçimde, hatta filmin acı gerçekçiliğinden oldukça uzak bir biçimde bitiyor ve bu durum filmin inandırıcılığını azaltıyor. Sarp Apak'ı rolüne pek yakıştırmadım. Bunun dışında oyunculuk olarak iyiydi film. Özellikle Demet Akbağ harikaydı. Yine bir bütün olarak değerlendirdiğimde başarılı bir film diyebilirim.

****

http://www.imdb.com/title/tt1202363/

Beynelmilel (2006)


Darbe plânlarının havada uçuştuğu şu günlerde antimilitarist bir başka filmle devam edelim biz de film kuşağımıza. Ki hiç olmazsa tarafımız belli olsun karınca misali. Bu filmi Sırrı Süreyya Önder'i tanıyana kadar seyretmemiştim. Sanırım lansmanını Özgü Namal üzerine kurmuşlardı ya da öyle yansıdı basın-yayın organlarına ki hiç izleme isteği uyanmamıştı bende. Daha sonra Sırrı Süreyya Önder'in, önce Meksika Sınırı'na konuk olarak katıldığında, sonrasındaysa Selahattin Yusuf'la Kafa Dengi'ni sunmaya başladığında anladım gerçekten de ne kadar kafa dengi olduğunu. İşte o zaman merak ettim filmlerini. Daha önce seyretmediğime pişman oldum Beynelmilel'i. Hikâye çok güçlü. Karakterler yerli yerinde. Yönetmenlik açısından da çok başarılı. Trajikomik unsurlarla çok güzel zenginleştirilmiş. Böyle bir filmde mizahi bir dil kullanmak kolay değil. Bu açıdan da çok başarılı. Kesinlikle sırıtmıyor. Aksine mesajını çok daha etkili bir biçimde veriyor. Kısaca "Beynelmilel bir şey işte".




*****

http://www.imdb.com/title/tt0893507/

No Man's Land (2001)

Daha önce seyretmiştim ama hatırlayamadım. Tekrar seyrettim. Vurucu bir savaş filmi. Daha doğrusu aslında savaş karşıtı bir film. Savaşın anlamsızlığını ve acımasızlığını, insanlar üzerinde yaptığı yıkımı güzel bir dille anlatıyor. Boşnak ve Sırp Hatları arasında kalan bölgede sıkışıp kalmış farklı taraflardan 3 asker... Üniformalarını çıkardıklarındaysa korku, sevgi, acıma ve nefret gibi tüm duygularıyla sadece üç insan... "Müdahale etmemek her zaman tarafsız olmak değildir." diyor Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nin umursamazlığına karşı. Ve savaşı kimin başlattığı anlamını yitiriyor bir süre sonra. Filmin sonu mükemmel.

Filmi seyrettiğimde bir de aklıma rahmetli babaannem geldi. Haberleri seyrederken, dünyanın çeşitli yerlerinde olan çatışma haberlerinde eğer çatışmanın bir tarafında siviller varsa, yani mesela "Kafkaslar'daki çatışma sivilleri vuruyor" ya da "İsrail'den sivillerin saklandığı binaya kanlı saldırı" şeklinde bir haber duyarsa hep sivillere saldırmışlar gördün mü vah vah türünden bir cümleyle bana da duyurur ve o cümlede "siviller"i öyle bir vurgulardı ki sanki siviller bir millet adıymış gibi gelirdi kulağa. Yani o sivilleri bir millet adıymış gibi algılar ve algılatırdı. O zamanlar gülerdim bu duruma. Çünkü o siviller kâh Filistinli olurdu, kâh Iraklı, kâh Sierra Leoneli. Şimdiyse daha derin şeyler düşündürüyor bana bu hatıram. Yani aslında dünyanın her neresinde elinde silah olan, olmayana saldırıyorsa, orada tüm insanlığa bir saldırı var aslında. Sivil olmak insan olmak demek aynı zamanda.

Bu durumda haykıralım biz de;

Dünyanın tüm sivilleri birleşin!

*****

http://www.imdb.com/title/tt0283509/

The Invention of Lying (2009)

Filmle ilgili kısaca acı ama gerçek diyebilirim. Sonra yalan icat oldu mertlik bozuldu. İlginç bir senaryo. Aynı zamanda tanrı tanımaz birinin elinden çıkmış gibi. Yalan ve din ilişkisini ele alış biçimi üzücü. Aslında insanın doğasının doğruları söylemeye meyilli olduğu, dinin aslında bir yalan olduğu teması var. Oysa bütün dinler yalan söylememeyi emreder. Neyse...

Bunun dışında eğlenceli ve izlenesi bir film. Detaylarda da güzel espriler var. Coca Cola ve Pepsi üzerine olanlar aklımda kalmış özellikle.


***

http://www.imdb.com/title/tt1058017/