
Filmle ilgili yorumlara geçmeden, değerlendirmekte zorlandığım filmlerden birisi olduğunu belirteyim. Beğendim ya da beğenmedim diyemiyorum gönül rahatlığıyla.
Film çok basit bir konuyu ele alıyor öncelikle. Hatta başka bir senarist veya yönetmenin elinde çok ucuz bir filme dönüşebilecek kadar basit. Bazı sahneleri biraz daha uzatılarak iç gıcıklayıcılığı artırılsa türü değiştirilip erotik veya porno filme kolaylıkla dönüştürülebilir. Ama Woody Allen'ın elinde daha derin alt mesajları olan bir film oluvermiş ki herhalde ustalık bu olsa gerek.
Kadın-erkek ilişkilerine ve özellikle de kadınlara yönelik çözümlemeler yapıyor film. Bu çözümlemeleri de öyle lafı pek dolandırmadan gayet açık ve anlaşılır biçimde yapıyor. Burada Woody Allen'ın egosunun ben kadınları iyi tanırım diye bas bas bağırdığını hissettim ki benim açımdan rahatsız edici bir duyguydu.
Filmde üçü erkek dördü kadın yedi ana karakter var ve insanı ben acaba bunlardan hangisiyim ya da hangisi olmalıyım sorusunu sorduruyor. Kadınlar işte böyle dengesizdir gibi bir genellemeye gidiyor ayrıca. Ama seyrettikten sonra bu sınıflandırmanın yetersiz olduğunu düşündüm. Şöyle ki filmdeki bütün kadınların kafası karışık. Ya ne istediğini bilmiyor ve arayış içinde özgür takılıyor ya da ne istediğini biliyor ama yeterince cesareti olmadığından mantığını kullanarak, duygularını bastırıyor. Ama bir ilişkiden ne istediğini, ne beklediğini bilen ve o doğrultuda tercihini yapıp ileride de pişman olmayan kadınlar bu filmde olmasa da vardır herhalde bir yerlerde.
Kadınların tatminsizliği ile alâkalı bir fıkra vardı bir apartmanda geçen şimdi aklıma geldi. Daha iyisini bulacağım hevesiyle hep bir üst kata çıkan son katta ise en kötüsüne mecbur olan kadınlar. Maria Elena, Cristina'yı kronik tatminsiz olmakla itham ediyor. Ama Cristina onunla bir olmuyor yoksa Maria Elena için çok daha kötü şeyler söylenebilirdi üçlünün bozulduğu sahnede. Penélope Cruz'un oyunculuğunun zirve yaptığı sahne aslında bu sahne.
Bir nokta aklıma yatmadı filmle ilgili sadece. Maria Elena (Penélope Cruz), Juan Antonio'yu (Javier Bardem) kıskançlık nedeniyle öldürmeye kalkıyor ve üstelik sadece başka bir kadına baktığı için olduğunu belirtiyor bir tartışma sahnesinde. Sonrasında bu kadın nasıl Cristina (Scarlett Johansson) ile eşini paylaşabiliyor. Ondan rahatsız olmaması mantıklı gelmedi.
Tekrar genele dönelim ve bitirelim artık. Film Woody Allen mizahından yeterince nasiplenememiş. Barselona dekoru altında romantik bir film olmuş. Yalnız alt metinlerde bir Avrupa-Amerika yaşam tarzı karşılaştırması var ki Avrupa kültürünü pek cilalayıp, Amerikan kültürüyle dalga geçmiş inceden.
Bu arada Woody Allen'ın kıta Avrupa'sına açılması bu filmle olmuş. Bundan sonra ahir ömründe bir de Türkiye arka plânına sahip bir film çekmesini rica ediyorum kendisinden. Ben de artık filmografisindeki diğer filmlerle idare ederim o zamana kadar.. Sanırım bundan sonra Match Point'i seyredeceğim.
Unutmadan müzikleri de güzel filmin. Özellikle Giulia y Los Tellarini'nin Barcelona şarkısı güzel bir şarkı ve çok yakışmış filme. Dinlemek için aşağıya buyrun:
Notumu yıldızla veriyordum, hiç yarım puan vereceğim aklıma gelmemişti. Rakama döneyim bundan sonra bari.
3,5/5
http://www.imdb.com/title/tt0497465/