8 Şubat 2010 Pazartesi

Papillon (1973)


Dega (Dustin Hoffman): It seems so desperate. You think it will work?
Papillon (Steve McQueen): Does it matter?

Filmin beni en çok çarpan diyalogu buydu. Hatta sadece Papillon'un cümlesi. Does it matter? Gerçekten de filmin teması bu cümlede saklı. Özgürlüğünün peşinde yılmadan koşan anarşist ruhlu bir adam o. Onu kaçış plânlarının işe yaramama ihtimali korkutmuyordu, çünkü özgür olmamakla, ölmek arasında bir fark görmüyordu. Öte yandan düzeni, kapitalizmi ve hatta sahtekârlığı temsil eden Dega'yla aralarındaki dostluk da güzel anlatılmıştı filmde. Türlü eziyetlere katlanıp arkadaşını satmayan bir adam olan Papillon, Dega'ya mertliği de öğretir aynı zamanda. Ayrıca para başlangıçta kapıları açıyor görünse de her seferinde başlarına belâ olur ve sonunda beş parasız kalır Dega da. Anarşizm kapitalizme galip gelir.

Filmin düşündürdükleri:

-Özgürlük için nelerini feda edebilirsin?
-Dostların için ne kadar fedakârlık yapabilirsin?

Filmdeki ana karakter çok idealize edildiği için hayranlık uyandırıyor belki de. Anarşizmin bir cazibesi var. Ama ben sanırım Şeytan Adası'nda domates ve havuç dikiyor olurdum onun yerinde olsaydım. Hele de köpek balıklarına yem olma ihtimalim bu kadar yüksekken ve bu kadar kötü bir yüzücüyken. Ama özgürlük üzerine iyi yazılmış bir kaç kitap daha okuyup, bir kaç film daha seyredersem belki bu düzen yanlısı ve garantici yanımdan kurtulabilirim.

Filmin ana teması özgürlük üzerine ama farklı şekillerde de okunabilir. Adalet, hukuk, ceza ve infaz sistemi eleştirisi de var filmin alt metninde.

Ayrıca çok hoşuma giden bir sahne de şuydu: Başarısız kaçma teşebbüsünün ardından hücrede tecritteyken kendini fiziksel olarak güçlü tutmaya -ki böcek bile yer bunun için- ve akıl sağlığını da korumaya çalışır inatla Papillon. Beş adımlık hücresinde bir ileri bir geri gider adımlarını sayarak. Yıllar geçer. Kafası bulanıklaşır ki kamera hareketleri de bunu güzel anlatır. Duvarlara çarpmaya başlar artık. Neyse efendim en sonunda hücre hapsinin bittiğini söyler hapishane görevlisi. Hücreden dışarı çıkar. Kapıyı dışarıdan kapatır ve yine adımlarını saymaya başlar. Bir, iki, üç, dört, beş ve altı... Bir adım fazla atabilmektir özgür olmak. Yüzünde bir şaşkınlık belirir ve o zamana kadar özgürlük tutkusuyla canlı ve diri kalabilen adam özgürlüğüne kavuştuğunda okkalı bir küfür eder ve yere bırakıverir kendini. İnsani duygular, insan psikolojisi ancak bu kadar güzel anlatılır ve oynanır tabii ki. Bayıldım.

Bir de rüya sahnesi etkileyiciydi. Ömrünü boşa harcamaktı suçu. Kimseyi öldürmese de kendini yargıladığında vicdanı rahat değildi bu nedenle. Guilty, guilty, guilty...

Ayrıca Dustin Hoffman ne kadar gençmiş bir zamanlar.

Filmin finali ve meşhur müziği eşliğinde satırlarıma son vermek istiyorum:



*****

http://www.imdb.com/title/tt0070511/

0 yorum:

Yorum Gönder